Türkiye’de
halk arasında İslami gelenek hem baskın hem de çoğunluğun geleneği olarak kabul
ediliyor. Belli ahlaki kuralları olan, kendine has bir bakış açısına
sahip bu çoğunluğun sinemada temsili ise her zaman problemli. Popüler kültüre baktığımızda neyin çoğunluk, neyin azınlık olduğunu yeniden düşünüyoruz. Çünkü popüler kültür Türkiye cumhuriyetinde seküler bir alan olagelmiştir.
Popülerin kabulü açısından seküler veya islamcı iki ayrı izleyici kitlesinden bahsedemiyoruz. İzleyici kitlesini Genel ve AB grubu olarak sınıfsal açıdan analiz etmek daha makbul. Belki de İlginç olan bu! Hayattaki bakış açısını Anadolu İslamının
oluşturduğu bireyle akşamları televizyonu açtığında kanal tercihini popüler
kanallardan yana yapan birey farklı kişiler değil. Peki nasıl oluyor da
hâkim gelenek ve hâkim popüler kültür hem bu denli farklı olup hem de aynıanda
aynı bireyde var olabiliyor?
Öncelikle şu analizi yapmak gerek: egemen güç eğer gerçekten
“egemense”, yani bir egemenlik alanı yaratabilmişse zaten bu alanda açık bir
muhalefetle karşılaşacak şekilde işlemiyor. Egemenliği elde etme süreci de
zorla ve baskıyla elde edilmeye çalışılanın aksine tam da sizin kendi
normlarınızı ve hayata bakışınızın kendisini şekillendirirken çoktan
gerçekleşmiş oluyor ve siz de “an” içinde o durumu yaşıyorsunuz.
Sinema konusunda da bu böyle. Belli kült filmlerin, tarzların,
klasikleşmiş sahnelerin, bu sahneler üzerinden geliştirilerek ve değiştirilerek
ulaşılan yeni akımların içine doğuyoruz ve her yeni izleyici ve üretici
sıfırdan başlamak yerine bu tarihin üzerine bir şeyler ekliyor. Zaten istesek
de öyle boş kâğıda yazar gibi sıfırdan başlamak imkânsız.
Burada hakkı teslim edilmesi gereken sosyolojik analizlerden biri
cumhuriyet kurulduğundan beri devlet eliyle desteklenen sanatın bir hâkim kültür
yaratmayı başarmış olmasıdır. Kemalist modernizm gündelik hayatlarımızda ve
hayata ahlaki bakış açımızda dilediği modern bireyi yaratamamış olsa da özellikle
sinema tiyatro gibi görsel sanatlar alanında “kabul gören egemen” olmayı
başarmıştır. Azimle asla bu popüler kanalları izlemeyen belli bir dindar
azınlık olsa da çoğunluk bu kültüre yenik düşmüş durumda. Zaten bu alanda
mücadele vermenin yolu da kapıları kapatmaktan ve sadece popüler olana düşman
olmaktan ziyade “kendi popülerini” üretebilmekten geçiyor bana göre. Yoksa vicdanen
benimsememesi gereken sinema karakterlerini içten içe ya da en azından bir
alışkanlık olarak benimseyen bireyin hali kendi içinde bir yabancılaşmaya
dönüşüyor. Ne de olsa daha derinlerde tüm dinamiğini batılı kültürün oluşturduğu
modernite ve geçmişteki köklerinden henüz kopmamış bulunan Müslümanlığın
tarihsel çatışması yatıyor.
Kendini yeterince ifade edememenin yanı sıra hep aynı şarkıyı
söyleyen batılı modern kültürün üretim yeteneksizliği bugünlerde körpe bir alan
olarak kendi sinemamızın alanını herkese fark ettirmiş bulunuyor. Gençler akın
akın sinemada kendini geliştirme yolunda hali hazırda. Fakat sadece filmi
çekenin dindar olması da bu açıdan yeterli değil. Aradığımız daha çok filmin
bakış açısında, alt metinlerinde ve hikâyelerinde “başka” bir şey anlatabiliyor
olması. Seküler bakış açılarından dindar karakterlerin anlatıldığı Vurun
Kahpeye, Büşra, Takva gibi yapıtlar tersine işleyerek dindar bireyin sinemada
doğru temsiliyetini iyice zora sokuyor.
Bir "kendi" sinemamızın varlığı, gerekli olup olmadığı tartışması yerli edebiyat, yerli düşünce tartışmalarının son halkası olarak ele alınabilir. Dünya ölçeğinde düşündüğümüzde zaten sinema modern bir sanat ve
kökleri batıya doğrudan bağlı olduğu için de alanın içinden alternatif üretmek
çoğu zaman yine alanın içinden çıkan Fransız sineması, İtalya sineması gibi
alternatiflerden esinlenerek yapılıyor. Kendi sinemamızdan bahsedebilmek için
yol sadece yeni bir dil oluşturmaktan değil, bir adım ötesine geçerek kendi hâkim
popüler kültürünü oluşturmaktan, yani mahallesini taşralıktan, merkez konumuna
taşımaktan geçiyor. Mevcut
popüler veya alternatif tarzların üzerine yerel sos sıkılmış havası veren yapımlar değil, biçimsel ve sanatsal
olarak da kendi tarzlarını ve klasiklerini üreterek evrensel olana eklemlenebilen yapımlar kalıcı olacaktır.
Star/ Açık Görüş
1.09.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder