Annelik günümüz toplumunda rayından çıkarılmış, abartılmış ve fetişleştirilmiş kadınlık kimliklerinden biri. Bugünlerde de anneler günü dolayısıyla yine anneliği tasvir eden reklamlar piyasaya sürülmeye başlandı. Daha ilk rastladığım Profilo’nun baya zekice hazırlanmış Dayanıklı Anneler reklamı. Annelik fetişizmini yeniden üretmenin kitabını yazmış diyebilirim. Reklamda çeşit çeşit evden anne görüntüleri eşliğinde çocukları için canını dişine takan ama sonra kapılar yüzüne kapanan, gençler tarafından dışlanan, kirli çamaşırlar ve bulaşıklarla baş başa kalmış bir annelik tasavvurundan sonra asıl bomba patlıyor: Dayanıklı Anneler Her şeye Dayanır!
Bu reklam boyunca bir annenin ev içindeki emeğine dair görüntüler gösterilerek kadının gündelik hayatıyla empati yapılıyor. Anneliğin ne kadar zor zanaat olduğunun hakkı teslim ediliyor. Kadını tam da sorunu olduğu yerden yakalayıp, bu tuhaf durumu sorunsallaştırıp çözüm arayacağına birden annenin bunalımını alkışlayarak en kilit noktada mükemmel bir şekilde toplumdaki sorunlu bir alanın yeniden sisteme dahil olmasını sağlıyor. Tabi ki sistemi daha da sağlamlaştırarak. Dahası, bu “aşırı anneliğe” katlanamayan kadınlara da “dayanıklı anneleri” işaret ederek ve “demek ki sorun sende, sen yeterince dayanıklı değilsin” demiş oluyor. Böylece toplumsal bir sorunu bireyin üstüne yıkarak çözümsüzlüğü bir çözüm olarak sunuyor.
Sorun şu ki, bugün anneliğe bu açıdan bakıldığı zaman sadece çocuk odaklı bir hayat yaşayan anneler, boşanmak istese de çocuğunun bakımını sağlamak için yıllarca boşanamayan anneler, kendini çocuklarına adayan fedakar anneler insana hiç de garip gelmiyor. Halbuki modern ulus-devlet’in kafa sayısı artırma ve devletin bekasını sağlama görevini verdiği kadın hastalıklı bir duruma sürükleniyor. İçinde bulunduğumuz devlet egemeni kadına sürekli “Sen yeni bir nesil yetiştireceksin. Toplumsal hayattaki avantajsızlığını, ikinci sınıflığını unut ve bu yüceliğin keyfini çıkar.” demektedir. Böylece tek varlık alanı çocuk bakmaya indirgenen kadın da bu alana olanca gücüyle tutunup çocuğuyla abartılı bir ilişki kurmaktadır.
Tüm hayatını çocuklarına adaması öğütlenen kadın sadece çocuğu üzerinden bir hayat kurduğu zaman ortaya tuhaf fetişistik bir durum çıkıyor. Çünkü kadına annelik bir varoluş amacı olarak sunuldukça kadın da varını yoğunu kendisine verilen yegane yücelik alanında harcamaya başlıyor. Varoluşunu sadece çocukları üzerinden gerçekleştirmeye çalıştıkça da çocuğun ihtiyaçlarını abartarak kendine ayrılmış yaşam alanını genişletmeye çalışıyor.
O yüzden günümüzde hem çocuğun ihtiyacı bile olmayan bir dolu kapitalist çocuk ve bebek eşyası furyası oluşuyor hem de kadınlar artık çocukları otuz yaşına bile gelse çocuklarının kendisine ihtiyacı olduğu düşüncesinin peşini bırakamıyor. Çünkü görevi nesil yetiştirmek olan kadın o çocuk büyüyüp de yeni bir nesil olduğunda boşluğa düşmemek için bu nesille ilgilenmekten vazgeçmiyor. Kaynanalıktan, kırk yaşındaki çocuğuna hala yemek götürmeye, her kararına müdahale etmeye kadar başka varoluşlar alanlarda varlığını göstermeye başlıyor. Evet, kadınlar günümüzde çocuklarına bağımlı hale getiriliyorlar.
Bir de bunun İslam’dan kaynaklandığını, modern ulus-devlet sistemi olmasaydı hala böyle bir annelik tanımı olup olmayacağını tartışmayanlar var. Anneliğin modern zamanlarda fetişe dönüştüğünü içinde bulunduğumuz çağın koşulları ve toplumsal söylemlerinden sıyrılıp da söylemek zor. Ama İslam’ın temel kaynağı Kuran’a baktığımız zaman Kuran’da anlatılan anneliğin günümüzdeki fetişleştirilmiş anneliğe göre nasıl bir dengede durduğunu görebiliriz. Bakara 233. ayette aynen şöyle diyor: “Ve boşanan anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onların yeme-içme ve giyimlerini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer… ve eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez.”
Bugün yaşadığımız toplumsal annelik fetişizminin her ne kadar İslam’dan kaynaklandığı gibi bir ezberimiz varsa da Kuran’da asla kadınlara, ”Ey kadın senin görevin çocuk bakmaktır” denmiyor. Aksine Kuran’da tüm insanlığa varoluş ve hakikat üzerine düşünmesi, insanlık için kendi kişiliğini gerçekleştirmesi, çok çalışması ve insanlığa bir şeyler katması öğütleniyor. Bu durumda itiraf etmeliyiz ki kendini çocuğuna adayan kadının çocuğuyla kurduğu bu yozlaşmış bağımlılık ilişkisinin sorumlusu İslam dininin kendisi değil. Gelenekleşmiş İslam algısının yanı sıra, modern ulus-devlet sisteminin de mevcut annelik tasavvuru üzerindeki payı ve iktidarı oldukça büyük.
Elbette ki bir çocuğun her zaman annesi ve babasına bir şekilde ihtiyacı vardır ama bir insanın tüm hayatını kaplayacak kadar değil. Bu ayete göre düşününce bir çocuğun annesinin tüm zamanına en fazla iki yıl ihtiyacı var aslında. Bugün empoze edilenin tam tersine kadının sözde kutsal makamından inip, toplumsal hayatta kendine çocuk bakmaktan başka da varlık alanları açması gerekiyor. Bir süre sonra çocuğun ağzına yemek yedirmek, ders çalışsın diye başında beklemek, sürekli her türlü kişisel bakımını üstlenmek, çayını karıştırmak, hayatını planlamak, odasını toplamak falan bizim uydurduğumuz ihtiyaçlar. Ya da baby-shower partileri yapmak, çocuğu bir oyuncak yığının içinde boğmak, bebeğe sırf yatacak diye hem karyola hem beşik hem ana kucağı hem salıncak hem kanguru almak zorunda olmak falan tamamen kapitalizmin bu alandaki zaafı keşfinden kaynaklanıyor. Aslında çocukların bunlara ihtiyacı yok. Bunlara bizim ihtiyacımız var. Çünkü tanımlanan varlık alanımızın darlığını genişletmeye ihtiyacımız var.
Anneler her şeye dayanır, her yükü kaldırır, her türlü fedakarlığa hazırdır diye bir şey yok aslında. Anneliğin bir alan olarak tanımlanmasının ve fetişleştirilmesinin çocuklar üzerindeki etkisi beklendiği gibi harika yeni nesiller doğurmuyor maalesef. Tam tersine çocuğa da faydadan çok zararı oluyor bu annelik fetişizminin. Bir türlü sorumluluk verilmeyen çocuklar bağımsız kimliğini edinip de birer birey olamıyor. Otuz yaşına kadar büyüyüp kendi sorumluluğunu üstlenemiyor. Görevi nesil yetiştirmek olan kadın da böylece sorumsuz ve kişiliksiz bir nesil yetiştirmiş oluyor. Kuran’ın gösterdiği dengelerden ne zaman şaşsak hep bir şeyde aşırıya gidip zulme sebep oluyoruz. Hem çocuklara zulüm oluyor hem de kadının hayatı bu varoluş kısıtlaması dolayısıyla bir türlü rayına girmiyor. Kadın toplumsal hayatta yer alamadıkça kendini ikinci sınıf hissediyor ama lafta sürekli yüceltiliyor. O yüzden, en iyisi artık bırakalım bu anneler günü vesilesiyle, kapitalist reklamların empoze ettiği annelik fetişizmini. Dayanıklı değil, dayanması gereken dertleri olmayan anneler tahayyül edelim biraz da.
Star/Açık Görüş
19.05.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder