3 Şubat 2016 Çarşamba

Filmini Kapının Arkasından Yöneten Yönetmen



O günü hatırlamaya çalıştıkça acı bir gülümseme değiyor çehreme. Üç adım öteye gidemediği için oyuncuya sağa doğru, daha hızlı diye bağırırken pek de yönetmenlik havasına giremeyen bir kız canlanıyor gözümde. Ve hep işte ardından gelen aynı dalgınlık ve yazmak istemeyen bir çift el bugün beni bulan. Ne film çekmek ne yazı yazmak istiyorum… Ben yüz yaşındayım. Hafızam yüz yıllık kadar yorgun mesele başörtüsüyse. Bu yasağın inşa ettiği hafızam, ikna odalarında ağlatılana kadar karara zorlanan annem ve şapka kanunu yüzünden okula hiç gidemeyen ananem şimdi yirmi yaşında bıkkın bir hafıza benimki.

Bunları da aşıp kendime geldikten sonra sıkıntılı bir besmele çekiyorum yazıya başlamadan. Biraz daha sürecek bu durum.

Bismillah…

Bir dersimin final ödeviydi bu kısa film. O gün filmin en sona bıraktığım sahnesini çekeceğim: Başörtülü oyuncumun okula giriş sahnesi. Sahne okulun giriş kapısında çekilecek. Her detay düşünülmüş. Daha önce bir sürü senaryo değişikliği yapılmış. Elli tane senaryo içinde ellincisi seçilmiş ve o gün çekilecek. Elimde dersi veren hocadan karşılaşacağım zorluk için hazırlı olmak için rica ettiğim dilekçe. “Öğrencimin final ödevidir, kampüs içinde çekim yapması için kolaylık sağlamanızı rica ederim.” Yazılı dilekçede. İçimde bir korku. Üniversitenin kabuslara konu olmuş en önemli yeri bu güney giriş kapısıdır. Problem ilk buradan başlar. Burayı geçtik mi içimiz ferahlar. Siz yürürken bu kapı gitgide büyür siz küçülürken.

Ben de senaryo da bu şekilde olsun istemiştim. Lanet olsun bugün okula gitmeyeceğim, kaldıramayacağım der senaryodaki karakter Şeyda. Sonra okula gitmeye karar verir. Yenilmek mi? Tüm bıkkınlığına rağmen de olsa.. Asla!

Bu sahne kolay. Bu okulun dışında çekiliyor.

Senaryodaki kız okula girmeye karar verdi evet ama ben filmi çekmeye devam edecek gücü bulamıyorum kendimde. Kendi yazdığım senaryodaki karakterden güç almaya çalışıyorum. Bir an vaz geçesim geldi tekrar. Bu sahne olmadan da olur. Bir şekilde ayarlarım senaryoyu. Şeyda ve ben tekrar yaşadık bu kararsızlık anını. Sonra tekrar karar verdik yenilmemeye. Asla!

Üç kişilik küçük bir ekip de olsak güvenliğin çok dikkatini çektik. Onlar gelip uyarmadan biz gidiyoruz elimizdeki dilekçeyi gösterip rahatça filmi çekmeye devam etmek için. Derdimizi anlatmaya çalışıyoruz ama ilk söz tabiî ki “hayır” oluyor. Biraz daha laf, ders, ödev, izin, final, hoca, dilekçe… Dilekçeyi okuyor güvenliğin amiri. Dekanlıktan izin aldınız mı diyor? Hocam bu dilekçeyi yazarken gerek yok demişti. Gerek yok, bu okuldan aldığım dersin final ödevini yapmak için dekanlıktan izin mi alacağım? Gelen geçen çekim yapıyor Boğaziçi kapısında. Bize gelince bir dekanlık meselesi. İmkânsızlaştırma operasyonu. Sonra bir telefon trafiği başlıyor. Amir başka amiri arıyor. O güvenlik şefiyle konuşuyor. O başkasını arıyor. Tekrar telefon açılıyor. Pişkin bir sırıtma güvenliğin yüzünde. İşini çok iyi yapıyor. Okulun en büyük güvenlik sorunuyla uğraşıyor az mı…

Sonunda dekanlıkla da konuşuluyor. Bakıyorlar ki final ödevini yapmak isteyen bir öğrenciyi engellemek pek mümkün olmayacak, izin veriliyor. Ama o da bir şartla. Beş dakikada ne çekiyorsanız çekin. Ayrıca kapıdan içeri başörtülü giremezsiniz. Dışarıdan çekin. İçeride sadece şapkalı durabilirsiniz. Beş dakika sonra kapıyı kapatıyoruz ona göre.

Yazdığım senaryo biraz emekli bir çekim istiyor. Beş dakikada ne çekebiliriz ki.. Ayakları geri geri giden kızı yansıtmak için en az 4 açıyla çekim yapmamız gerekiyordu. Tabi ben bunları tamamen unuttum o anda. Güvenlik başımıza dikilmiş gözünü ayırmadan bakıyor. En ufak yanlışımızda hemen müdahale etmek için bekliyor. Biz de beş dakikada ne çekersek çekeceğiz. Senaryo biraz daha değişiyor. Okulda şapkalı olabilir kız ancak. Ama senaryoya göre bir sürü farklı giriş çekecektim.  Şapkalı, şapkasız, koşarak, yürüyerek. Oyuncum bütün sahneleri şapkalı oynamak zorunda. Bir anda senaryo gerçek oluyor. Güvenlik başka tarafa bakarken başörtülü içeri giriyor oyuncu. Benim her an yanında olup şöyle yap böyle yap demem lazım. Şapka takmadığım için kapının önünde durup bağırıyorum oyuncuya. Evet çok güzel. Geri dön bi tane daha alıcaz. 

Bi an buna dayanamayıp filmi kameramanla oyuncuya teslim ettim ve bu sahneyi onlar kendi kendine çekti. Yetenekli bir kameramanım olduğu için şanslıydım. Çünkü küçük ve cesur ekibimle sonunda filmi tamamlamayı başardım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder