3 Ocak 2020 Cuma

Kaptan Fantastik: Çocukluk Söylemi ve Sinema Üzerine Bir Deneme

Bu yazı ilk olarak MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi 15. Sayı'da Yayınlanmıştır.

Modern zamanlarda çocuk kategorisinin işlevi nedir ki, şu anda böyle bir kategorimiz var? “Bilgi” olma imkanının yalnızca iktidarın işine yaramaktan geçtiğini söyleyen Foucault’ya göre modernite, toplumsal ilişkileri organize etmek için toplumu bilgiye dönüştürme ve bilgiye dönüştürdüğü toplumu da birim birim kategorize etme ihtiyacı duymaktadır[1]. Çocuk doktoru, çocuk parkı, çocuk mağazası, çocuk filmi, çocuk menüsü, tüm bu çocuğa ayrılmış ve tanımlanmış alanlar, çocukları el üstünde tutulan bir grup insan mı yapar, yoksa tanımlanarak dışlanan bir grup haline mi getirir? Bu denemede, çocukluk kategorisini tartışmak ve çocukluk üzerine tartışmak için bize alan açtığını düşündüğüm Captan Fantastic (Ross, 2016) ve Into the Wild (Penn, 2007) filmlerini de bu bağlamda gündeme getirmek istiyorum. 

Ağzımızı açtığımız andan itibaren güç ilişkilerine dâhil olduğumuzdan, konuşarak güç ilişkilerini sorgulamanın ve yapı-söküm yapmanın imkânsızlığıyla tekrar tekrar karşılaşırız[2]. Bu yazıda da çocuk kelimesinin geçtiği her yerde çocukluk kategorisi yeniden üretildiğinden, tartışmanın kendisi kendi sınırlarını aşmayı denerken her seferinde yeniden kelimelerin engeline takılacak. Bu sebeple makalenin toplumsal kategorilerin sınırlarını yapı-söküme uğratma konusunda iddialı olmadığını, fakat içine doğulan sınırları konuşmanın zorluklarıyla bir yüzleşme denemesi olmasını umarım.
Çocuklar, Devletler ve Halklar
Sözlükteki tanımı kısaca; küçüklük, deneyimsizlik, soy devam ettiricilik, yakışıksız davranışlar, bebek veya ergen olmamak. Bugün çocuk öncelikle nüfus, aile, cinsellik, ekonomi, tüketim ve yeniden üretim mekanizmaları, bilgi, eğitim gibi pek çok meselenin tam ortasında yer almaktadır[3]. Öyleyse “çocuk” kategorisi öncelikle modern devlet tarafından şekillendirilen bürokratik bir kategoridir. Çocuğun modern iktidarın kullanım alanına girmesi ve bu şekilde tanımlanması ise çok da eski değil. Foucault ailenin, cinselliğin, kadınlığın ve erkekliğin bir polis işine dönüştüğü tarih olarak 18. yüzyılı işaret eder[4]. Cinsellik gibi çocukluktan da, yönetilecek, yararlılık sistemleri içine sokulacak, herkesin azami iyiliği için düzenlenecek, en yüksek verimlilik doğrultusunda işletilecek bir disiplin alanı olarak söz edilmeye başlanması bu döneme dayanmaktadır[5]. Örneğin 18. yüzyılda iktidar tekniklerinin en büyük yeniliklerinden biri bir sorun olarak “nüfus”un ortaya çıkmasıdır. Tüm eğitim sisteminde çocuk cinselliğinin bir kamusal soruna dönüştürülmesi, salt ahlakla değil, rasyonellikle ilişkili olacak bir söylem ışığında ele alınması; çocuk kategorisinin yalnızca hukukun değil, aynı zamanda -ve özellikle- tıbbın alanına girmesi, böylece akılcı söylemlerle kategorik ayrımların nesnelleşmesi aynı döneme denk gelmektedir[6]. Sonuçta çocuk, çözülmesi gereken bir sorun olarak tanımlanmaya başlandığında, modern bir kategori olarak da belirginleşmeye başlar. Bir dizi gerilim, çatışma, uyum çabası ve yeniden aktarma uğraşı olarak çocuk ortaya çıkmıştır. 
Modern kapitalist toplumların “iş yapılan” yetişkinlere has mekanlarında çocuk patolojik ayrıksı bir ot gibidir. Öyle belirgin bir kategoridir ki yalnızca kendisine ayrılmamış hiçbir mekana asla ait olamaz. İtaat etmesi gereken şeylere itaat etmeyi bilmez, susulacak yerde konuşur, konuşulacak yerde susar, mantığı ile psikolojisini dengeleyemez, duygularını bir yetişkin gibi bastırmaz, üretim süreçlerinde işlevsizdir, cinselliği yoktur. Bu sebeple modern toplumlarda önce çocuk ve yetişkin ayrı ayrı tanımlanır; ardından da norm olan yetişkin olarak kabul edildiğinden, çocuk norm-dışı alana kayar. Böylece endüstriyel kapitalizmin anlamlar dünyasında çocuk, üretim işlevi üstlenmediği zamanlarda yalnızca çocuksu alanlarda korunarak ve saklanarak var olabilir. Uzun vadede ise siyasal ve ekonomik bir kaynak olarak görüldüğünden bu çocuksu alanlara abartılı bir değer de atfedilir. Bu alanlar her geçen gün çoğalmakta ve her geçen gün ‘burjuvalılaşmak’tadır. Sonuç olarak modern toplumlar olarak çocuğu aynı anda hem dışlamakta, hem de dışladığımız yerleri burjuva kurallarına göre “güzelleştirip” çocuklardan özür dilemekteyiz. 

Masum Çocuk, Özgür Çocuk: Çocuğa Romantik Yaklaşımlar 
Tüm bu yasal, rasyonel ve siyasi erklerin çocuğa dair sorun ettiği her şeyin toplumsal düzeyde başka bir işlev daha gördüğünü söyleyebiliriz. Çocuğun itaatsizliği, ehlileştirilmemişliği ve belirsizliği modern düzenin bastırılmış yetişkinin özgürlük arzularını kışkırtır. Kurallar ve sorumluluklar arasında sıkışmış modern birey için çocuk bir özgürlük sembolü işlevi görür. Söylemediklerimizi söyleyebilir, yapmadıklarımızı yapabilir. Ve cinsellikten bağımsız hareket edebilir. İnsanlarla ve toplumla ilişkilenmeleri bu anlamda daha farklı, daha özgür, daha rahattır. Daha düşünmeden, zihniyle hazları bastırmadan. Ortaçağ Avrupa’sında çocuklar günahkar, kasten kötü ve tamamlanmamış yaratıklar olarak görülür[7]. 19. yüzyılın sonlarından itibarense çocukluk, hassaslık ve masumiyet üzerinden algılanmaya başlar [8]. Böylece modern toplumlarda çocuk, zihni ile hazlarını bastıramadığı için kabul edilemezdir; fakat aynı zamanda tam da bu nedenle samimiyetsizlikler yapaylıklar içinde yaşayan modern yetişkin bireyin en derin arzularına dokunabilmekte, kaybedilen doğallık ve gerçeklik imgeleriyle bağ kurmasına yardım etmekte, böylece yetişkinde sonsuz bir hayranlık uyandırmaktadır. Örneğin Heidi’nin hikayesinde İsviçreli Johanna Spyri bize oldukça sert ve anti-modern bir öz-benlik imgesi sunar. 

Heidi’nin dağa ilk tırmanırken üzerinde bulunan kalın şehirli dağa uygun olmayan kıyafetler şehir hayatını ve moderniteyi temsil etmektedir. Heidi’nin bunaltıcı kıyafetleri aslında modernitenin samimiyetsizliklerini, etiketlerini ve hesaplarını temsil etmektedir. Modernite yaşamı zorlaştıran, insan hayatı üzerinde gereksiz bir yüktür. Heidi bu kıyafetlerle birlikte modern hayatın kurallarını, rasyonel dayatmaları da tek tek üzerinden atar ve yavaş yavaş özgürlüğüne kavuşur. İnsan ancak şehir yaşamının kurallardan azade olduğunda ‘özü’ne dönebilmektedir. Burada özümüz kimliksiz, sınıfsız, kültürsüz sadece doğaya ait insan benliğimiz olarak kurgulanır. Heidi’nin dağda şaşkınlık, hayret ve hayranlıkla geçen günleri her adımda yeni bir meditasyon biçimine, ulvi bir tecrübeye, ilahi bir vecd haline dönüşür. Heidi ait olduğu yerdedir; yaşamaktan keyif almaktadır, modern yozlaşmalardan uzakta gerçek kimliğini bulmaktadır, olabildiğince özgürdür, tam olarak duyguları ve benliği tatmin olmaktadır. Tam da modern rasyonel yetişkin bireylerin açlığını çektiği, sürekli şikayet ettiği, bir türlü tatmin edemediği, arayıp da bulamadığı, sebebini kestiremediği huzursuzluğa reçete olarak çocukluk verilir. Böylece çocuk, romantizmin fırça darbesiyle çözülmesi gereken bir sorun olmaktan çıkar ve asıl sorun olan modernitenin çözümü olmaya evrilir. 

Romantizm bize tam olarak söylediği ve vaad ettiği o kaybettiğimiz şeyi bulacağımızdır. Romantizm, ilahi bir vecd hali vaad eder, neyi özlediğimizi bilmektedir; bir hakikat değilse bile hakikate giden yollar vereceğini vaad eder insana[9]. Çocuk böylece devletin bekasını sağlayan bir nüfus planlaması nesnesi olmanın ötesinde modern duvarların çevrelediği bunalmış bireye insanın özünü ve gerçek arzularını hatırlatan aşkın bir sembolik değer kazanır. Örneğin Kemalizmin Türkiye’sinde çocuk 23 Nisan’larda kutlanan bir bayrama dönüşür. Böylece çocukluğa devlet politikası olarak siyasi ve kültürel semboller atfedilir. İlginç bir biçimde, Çiçek, bu dönemin basılı medyasında yaptığı araştırmada çocuğu “umut” olarak resmetmenin dışında bir çocukluk temsiline neredeyse hiç rastlanmadığını söyler[10]. Siyasi romantizmin fantezi nesnesi olmak dışında çocuğa yer yoktur adeta. Böylece çocuk hem modern birey için hayalleri besleyici romantik bir fantezi, hem de ulus-devletçi siyasette “umut” teması ile kullanılabilir bir sembol olur. Böylece kapitalizm, hem çocuğun uyandırdığı içsel hazları karşılayan yeni pazarlar üretebilir, hem de yücelen çocuğun kendisine de ödül olarak bir pazar sunmanın peşine düşer. 

Ehlileşmemişliğin Bedeli Olarak Çocuğun Kırılganlığı
Böyle uzayıp giden bir dolu ehlileştirilmemişlik, çocukları toplumun en yüce ve aynı zamanda en kırılgan varlıkları haline getirmiştir. Çocuk modern düzende hem tacizlere, suistimallere en açık kategorik grup olduğundan toplumdan korunması gerektiği, hem de itaatsizliği nedeniyle toplumu çocuksu bir itaatsizlikten sterilize etmek gerektiği düşünülür. Bu yine sembolik düzeyde de devlet ile halkın ilişkisini bize anlatmaktadır. Aynı yetişkinlerin çocuklara dikte ettiği gibi, devletler de güvenlik, ekonomi, toplumsal düzen vs gibi sebeplerle halklara şunu dikte eder: “Kendi iyiliğin için bana itaat et.” Bu “kendi iyiliğin” üzerinden tanımlanan otoritenin ise açık bir şekilde otoritenin iyiliğine dönüştüğü görülür. 

Böylece çocuk askeriye ile hapishane arası mekanlarda hem korunması, hem de yaramazlık yaparak yetişkini tehdit etmemesi için acil olarak ideolojik bir programa dahil edilir. İrfan Aktan çocukların alışveriş merkezlerinin çevrelenmiş, havasız oyun alanlarından kreşlerin loş odalarına, okul koridorlarından yurt duvarlarına kadar hayatın her alanında kapatıldığından bahseder[11]Çocuklar askerlere benzetilir, sıraya sokulur, hazır ol’da bekletilir, milli tarihi ve günün egemen ideolojisini çok iyi öğrenmeleri garanti altına alınmaya çalışılır. Ozan Sezai Zeybek kitlesel eğitimin ortaya çıkışının çok da eski olmadığından bahsediyor. Zeybek’e göre bu eğitim sisteminin ortaya çıkmasında iki amaç gözetiliyordu: Birincisi ne olursa olsun otoriteye itaat edecek bireyler yetiştirmek, ikincisi ise yetişkin olduğunda gerektiğinde birbirinin yerine kullanılabilecek bireyler elde etmek[12]. Modern düzende bu amaçlar sadece eğitim sistemiyle değil evde, alışveriş merkezinde, yolda, sokakta gündelik hayatın tamamında da çocukları bir yere kapatmak mantığında devam ediyor. Bu kapatmayı feodal sistemin köylüleri korumak için yüksek kaleler inşa ettiği güvenlik anlayışından veya modern devletlerin halkların güvenliği için sınırlar çizip yine o sınırlarda güvenlik için halkları kurban etmesinden ayrı düşünebilir miyiz? Belki de modern toplum çocuklara ve yetişkinlere ayrı ayrı korunaklı alanlar çizerken, çocukları içine almayan her mekanda aslında çocukları dışarıya değil kendisini içeriye kapatıyor, modern birey yetişkinliği bir statü olarak kabul ettiğinde devletin kendisini köleleştirmesinin de yolunu açıyor.

Into The Wild ve Captain Fantastic Örnekleri 
Peki alternatif bir anarşist çocukluk tanımı üzerine konuşabilir miyiz? Kaptan Fantastik bugün pek çok insanın da kafasını kurcalayan bir soruyu cevaplamaya çalışıyor. Büyük şehirlerde mesaili işlerde çalışan ev almak için kredi ödeyen ve çocuğunu akşama kadar bırakmak üzere en az zarar göreceği eğitim kurumunu tercih etmeye çalışan modern ebeveyn bundan başka nasıl bir alternatif tahayyül edebilir? Başka bir ebeveynlik, başka bir çocukluk, başka evler ve başka sosyal ilişkiler romantik birer retorik olmanın ötesine geçtiğinde; mevcut toplumsal düzeni beğenmeyen bir aile tahayyülündeki ideal düzeni kurduğunda nasıl bir düzen ortaya çıkar? İşte Kaptan Fantastik film boyunca bize bu tahayyülün somut bir örneğini sunmayı deniyor. Modern kapitalist sistemi sorgulayan bir çift olan Ben ve Leslie çocukları Bodevan, Kielyr, Vespyr, Rellian, Zaja ve Nai’yi Washington’da şehirden uzak bir dağda büyütmeyi hayal etmiş ve hayalindeki düzeni kurmuştur. Çocuklar burada sisteme ait bir okula, kiliseye veya kursa gitmeden kendi yaşamını idare etmek ve kendi dünya görüşünü eleştirel bir şekilde geliştirmek üzere anne ve babaları tarafından eğitilmektedir.

Kaptan Fantastik’in 2016’da tartıştığı bu meseleyi konuşurken modern düzeni sorgulayan, kaçışları ve alternatifleri tartışan önemli örneklerinden biri olan 2007 yapımı Into the Wild’dan da söz etmek gerekir. Bu iki film arasında meseleyi konuştuğu yer ve sunduğu tahayyül imkanları açısından metinlerarası bir ilişki olduğu söylenebilir. Into the Wild filminde iyi bir üniversiteden birincilikle mezun olan, profesyonel olarak sporla uğraşan ve ailesinin her tür desteğini alan Christopher McCandles tam emeklerin karşılığını alacak iyi bir iş adamı olarak hayatına devam edecekken tüm kimliklerini, biriktirdiği 24.000 doları ve kredi kartlarını bir araya toplayıp ateşe verir. Modern bireyde dehşet ve hayranlık duyguları uyandıran hiçbir şeyi olmadan sadece yola çıkan bu adamın tipik hikayesi sinema dünyasında 2007 yapımı bu film günümüz insanları için kült olacak bir ilham kaynağı olmuştur. Cristopher McCandles seyahati esnasında medeniyetten uzak bir karavanda yaşarken zehirlenerek ölür. Eğer 2007 yılında ölmeseydi ve birine aşık olup çocuklu ve alternatif bir düzen kurmayı deneseydi o da bugün 2016 yılında bir nevi Kaptan Fantastik olacaktı denilebilir. Bu anlamda Kaptan Fantastik doğrudan metinlerarası bir referans vermese de izleyiciye Into the Wild’ın devamını tahayyül ettirmektedir, dolayısıyla Cristopher McCandles’ın çıktığı macerayla ilişkilendirerek bu filmin modernizm karşıtı serinin ikinci bölümü olduğunu söyleyebiliriz.

Kaptan Fantastik de Into The Wild’a benzer olarak yetişkinliğe adım atan Bodevan’ın törensel ilk avlanması ile başlıyor. Ormanın derinliklerinde şehirden uzak olarak kurulan bu alternatif düzende babanın ve toplumun onaylaması bir diploma ile değil fakat başka bir onaylanma ritüeli ile gerçekleşiyor. Tek başına bir geyik avlayıp gelen Bodevan’a babası: “Bugün oğlan çocuğu öldü ve onun yerine bir erkek doğdu” diyor. Bodevan’a geyiğin kalbinden bir parça yediriyor. Bu arada diğer çocuklar da törene şahitlik ediyor. Ben’in anarşizmine dair sık sık post-modern seküler spiritüelizmin Budizm ve Şamanizm gibi öğelerinden referanslar görüyoruz, bunun yanı sıra Ben ve ailesi doğaya vejeteryan bir anlayışla değil mücadele edip savaşılacak bir yer olarak bakıyor. Ben’in çocuklarına hayatta kalmak için öldürmeyi bir felsefe olarak öğretmesi bugünün anarşist kültürünün beslendiği “çiçek çocuk”ların barışsever imgesinden daha farklı bir yere oturuyor. Kurdukları felsefenin bu yönü filmde çocuklar tarafından sorgulanmasa da Bodevan filmin ilerleyen sekanslarında kendi babasının kurduğu ideal sisteme pek çok açıdan isyan ediyor. Bir anlamda Bodevan’ın isyan edeceği gelenek bizzat kendisi de isyankar bir düzen bozucu olan kendi babası oluyor.  
Bir insan tüm idealizmini tam anlamıyla çocukları üzerinden yaşayabilir mi? Filmde Ben olarak tanıdığımız Kaptan Fantastik’in de en ideal şekilde çocuk yetiştirmek üzerine pek çok ilkesi var. Bu ilkeler çoğu zaman modern medeniyetin ilkelerinden farklı idealler üzerine kurulu. Örneğin, Ben’e göre çocuk zayıf ve korunması gereken bir varlık değil, aksine tek başına gayet güçlü bir canlı. Filmdeki çocuklar da farklı özelliklerine rağmen güçlü ve özgür bireyler olarak resmediliyor. 5 yaşındaki Zaja bıçak kullanıyor ve en büyük hobisi hayvan kurukafaları biriktirmek. Sabahları dövüş, avlanma ve egzersizlerle uğraşıyorlar, akşamları ise hep birlikte kitap okuyup, kendi doğaçlama müziklerini çalarak eğleniyorlar. Entelektüel seviyeleri okula giden yaşıtlarına göre çok üst seviyede, onlardan daha çok kitap okuyup, kitaplar üzerine kendi fikirlerini oluşturabiliyorlar. Herkes bir müzik aleti çalıyor, profesyonel sporcular gibi spor yapıyor, tıptan anlıyor, kendini tedavi edebiliyor, dağcılık yapıyor, geniş bir literatüre sahip kütüphaneden edebiyat ve düşünce literatürünün temel kaynaklarını kitap okuyorlar. Böylece bugünün sıradan modern ebeveynlerin de hep hedeflediği gibi “bağımsız, lider ruhlu, yaratıcı” çocuklar olabiliyorlar. 

Ben medeni düzeni daha iyisini yapmak üzere terk ediyor. Somut olarak okul, sağlık, kapitalizm, cenaze, din otoriteleri film boyunca tartışmaya açılıyor. Fakat bu kurumların empoze ettiği ideal çocuk tanımının çok da dışına çıkılamıyor. Film yalnızca mevcut modern tahayyüller içinde daha iyisini yapmış gibi görünüyor. Yani iyi olan entelektüel olmaksa, Ben’in çocuklarının çok daha entelektüel olduğunu kabul ediyoruz; iyi olan zeki olmaksa, Ben’in çocukları daha zeki ve güçlü görünüyorlar; ve iyi olan bağımsız olmaksa, Ben’in çocukları okula giden yaşıtlarına göre çok daha bağımsız ve bireysel olarak çok daha özgün kişilikler. Örneğin annelerinin cenazesi için şehre geldiklerine şehirli akrabaları çocukların okula gitmemesini eleştiriyor ve okula gidip dünyayı öğrenmeleri gerektiğini söylüyor. Bunun üzerine baba Kaptan Fantastik şehirli kuzenlerine ve kendi çocuklarına insan hakları beyannamesi ile ilgili sorular soruyor. Şehirli kuzen genel geçer bir kaç şey söylerken; kendisinden yaşça küçük ve dağlardan gelen Zaja beyannameyi anlatmakla kalmıyor, kendi özgün yorumlarını, eleştirilerini ve alternatiflerini de dile getiriyor. Burada büyüleyici derecece “iyi yetişmiş” çocuklar görüyoruz. Her birinin kendi ideolojisini ve dinini seçebilmesi medeni dünyada gerçekleştiremediğimiz liberal değerleri yeniden idealize ediyor. Dolayısıyla tüm bunlar filmi, bugünün modern izleyicisi açısından onaylanabilir ve hayranlık uyandırıcı kılıyor. Yetenekler, birikimler ve kişisel gelişmişlik üzerinden kurulan tüm bu çatışma filmde alternatif olanın, yani Kaptan Fantastik’in elini güçlendiriyor. Fakat tartışmanın kendisi zaten verili bir evren içinde kurulduğundan, “iyi” üzerine pek de yeni şeyler duyamıyoruz. “Daha iyi çocuk yetiştirmek” üzerine tartışırken, modern olanı sıkı bir eleştiriye tabi tutan filmde, bir yandan da “iyi”nin tanımı yeterince tartışılmadan kalmış gibi görünüyor. Daha iyi olmak Ben’in dünyasına göre çok bilmek, çok okumak, özgüvenli ve lider ruhlu olmanın ötesine geçemiyor. 

Filmde belki de daha derin bir tartışmanın açıldığı asıl noktanın ebeveyn ve çocuk ilişkisinin sorgulanması olduğu söylenebilir. Bir ebeveynin kendi ideallerini çocukları üzerinden yaşatmaya ne derece hakkı vardır? Çocuğun ebeveynden ayrıldığı noktada denge nasıl kurulabilir? Filmde baba Ben ve çocukları belli bir uyum içinde olsa da, ara sıra çıkan çatlaklarda modern düzene karşı getirilen alternatif düzenin de eksik olacağı fikri ile karşılaşıyoruz. Makalenin başında ele alındığı gibi filmde çocuk kontrol edilmesi gereken kontrolsüz ve zayıf bir insan olarak tanımlanmıyor veya romantik bir masumiyet ve özgürlük söylemi altında yüceltilmiş bir çocuk imgesine kaçılmıyor. Çocukları neredeyse çocuk olarak değil, sadece kendi karakterleri ile algılamaya başlıyoruz. Fakat bir yandan da Kaptan Fantastik’te çocuk başlı başına modern bir projeye, ideolojinin kendisine dönüşüyor.  Her ne kadar Ben; özgürlükçü, saygılı, toplumsal eşitsizlikleri eleştiren bir baba olsa da günlük programdan kitap okuma listelerine kadar pek çok yerde komünün otorite figürü olarak karşımıza çıkıyor. Baba anti-modernist olmakla beraber anti-modernizmi de otoriter bir şekilde uyguluyor. Devlet kurmak için olduğu gibi, anarşiyi kurmak için de en işlevsel varlık yine kurucu çocuk oluyor. Ve yine çocuk ebeveyne “kendi iyiliği için” itaat etmeye mecbur bırakılıyor. 

Sonuç Yerine 
Sonuç olarak filmde modernizmin çocukluk, aile ve eğitim anlayışına bir alternatif tahayyül edilirken., bu tahayyülün sınırları hala moderniteden bağımsız çizilemiyor; bu filmin bizzat modern düzenin içinde yaşayan biz modern bireyleri mutlu etmesi sadece modernite içinde yaşadığımız huzursuzluğu tanıyor olmasıyla açıklanabilir. İdeolojik eşitsizlikleri yeniden kurmadan bir söz söylemek hayli zor. Bu filmde de modern toplumsal ilişkiler organize etmemek değil, bunları yeniden ve farklı bir şekilde organize etmenin yolları tartışılıyor. Yaşam alanlarında çocuklara özel alanlar tasarlanmaması, kadınlar ve erkekler arasında bir hiyerarşi kurulmaması, mevcut iktidarların sorgulanması, yetişkinin ve çocuğun bilgiyi eşit paylaşımı gibi önemli meselelere dikkat çekiliyor. Bir yandan da çocuğa romantik yaklaşımlar başlığı altında ele aldığım “geleceğe dair bir umut olarak çocuk” teması filmde çok da tartışmaya açılmadan varlığını sürdürüyor. Bu bakımdan Kaptan Fantastik’in Into the Wild’la, 60lı yılların özgürlük hareketleriyle, İsviçreli romantik yazar Johanna Spyri’nin Heidi romanıyla, hatta kendini keşfetmek için doğayla bütünleşmeyi öneren modernizm karşıtı Alman rahip Herder’le ve diğer pek çok idealist ve romantik literatürle bağlantısını kurmak mümkün. İnsan her daim kendi türü olan insanın mevcut varlığından daha iyisi olabileceğini düşünmeyi arzuluyor. Aslında çocuk ve alternatif eğitim tartışmasının temelinde de bu benlik ve arzunun yattığını söyleyebiliriz. Modern kapitalist mantığın altında yatan endüstriyel ve tek tipçi yaklaşım bugünün modern ebeveynlerini rahatsız ediyor. Kaptan Fantastik tam da bu rahatsızlığa, alternatife duyulan arzuya ve modern ikilemlerin yarattığı güncel tartışmalara dayanarak çocukluğun alternatif açıklamaları üzerine düşünmek için bize bir başlangıç noktası sunuyor; ama sadece bir başlangıç noktası. 
  

KAYNAKÇA 

AKTAN, İrfan. “Yangın Merdiveninin Kilidi”. Gazete Duvar. 2016.

BROCKLISS, Laurence. “Introduction: The Western Concept of Childhood”. Ottoman History and its Heritage. Edit. Suraiya Faroqhi, Halil Inalcık, Bogaç Ergene. Sayı: 59. Brill. 2016.

ÇİÇEK, Nazan. (2016). “The Interplay between Modernization and the Reconstruction of Childhood: Romantic Interpretations of the Child in Early Republican Era Popular Magazines, 1924–1950”. Ottoman History and its Heritage.Edit. Suraiya Faroqhi, Halil Inalcık, Bogaç Ergene. Sayı: 59. Brill. 2016.

DERRIDA, Jacques. İslam ve Batı Üzerine Bir konuşma. Çev.Sümeyye Kavuncu. Kavuncu. Timaş Yayınları. İstanbul. 2016.

FOUCAULT, Michel. Archeology of Knowledge. Vintage Books Edition. 2010. 

FOUCAULT, Michel. Cinselliğin Tarihi. Ayrıntı Yayınları. İstanbul. 2012. 

HEYWOOD. Colin. A History of Childhood: A History of Childhood: Children and Childhood in the West from Medieval to Modern Times . USA: Blackwell Publisher. 2001.

SAFRANSKİ. Rudiger. Romantik: Bir Alman Sorunsalı . İstanbul: Kabalcı Yayınları. 2013.

ZEYBEK. Ozan Sezai. “Herkesi Okula Götürmek Değil, Her Yeri Okula Çevirmek”. Seçbir Konuşmaları, İstanbul. 2016.


Sözü Geçen Filmler
SEAN. Penn. Into the Wild. 2007.
GSPONER. Alain. Gsponer. Heidi. 2015. 
ROSS. Matt. Captan Fantastic. 2016. 




[1] Michel Foucault,  Archeology of Knowledge. Vintage Books Edition. 2010. 
[2] Jacques Derrida, İslam ve Batı Üzerine Bir Konuşma, Çev. Sümeyye Kavuncu, Timaş Yayınları, 2016. 
[3] Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, Ayrıntı Yayınları, 2012, s.12. 
[4] Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, Ayrıntı Yayınları, 2012, s.11. 
[5] A.g.e. s.12
[6] A.g.e. s.12
[7] Laurence Brockliss, ”Introduction: The Western Concept of Childhood”, Ottoman History and its Heritage, Brill, Boston, Sayı: 59, 2016. 
[8]Colin Heywood, A History of Childhood: Children and Childhood in the West from Medieval to Modern Times,Blackwell Press, USA, 2001. 
[9] Rudiger Safranski, Romantik: Bir Alman Sorunsalı, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2013. 
[10] Nazan Çiçek, “The Interplay between Modernization and the Reconstruction of Childhood: Romantic Interpretations of the Child in Early Republican Era Popular Magazines, 1924–1950”, Ottoman History and Its Heritage, Brill, Boston, Sayı: 59, 2016.
[11] İrfan Aktan, “Yangın Merdiveninin Kilidi”, Gazete Duvar, 2016.
[12] Ozan Sezai Zeybek, Herkesi Okula Götürmek Değil, Her Yeri Okula Çevirmek, Seçbir Konuşmaları, İstanbul, 2016.